القسم الأول

قاموس الإصطلاحات الفقهيّة

FIKIH TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

نظام الدّين إبراهيم أوغلو
محاضر في جامعة هيتيت بتركيا
nizamettin955@hotmail.com

1ـ الأية : ج. ألآيات، العِبرة، العَلامة.
İşaret, mucize, ayet anlamında kullanılır.
2ـ آمين : أي إقبل دعائنا.
Âmin: ‘’Dileklerimizi Allah kabul buyur’’
3ـ أهل الحَل والعَقد : رجال لهم صلاحية عزل وتعين الرّؤساء. أصحاب الرأي أو العلماء والأمراء.
Ehlü’l-hall ve’l-‘akd: Devlet başkanını seçme ve azletme yetkisine sahip bulunan güç, kudret, rey, ve tedbir sahibi kimseler; ulemâ ve ümerâ.

4ـ الإباحة : أباحَ المحظور جعلهُ حَلالاً.
İbâha: Mübah. Yasağı Helal kılmak..
5ـ الأبكم : ج. بُكم وبُكمان .الأخرس.
Hares: Ahreslik yani konuşma yeteneğinin bulunmaması.
6ـ الأبرص والبرصاء: ج/ بُرْص .تبقع أبيض في الجلد.
Abras: Baras yani alaca hastalığına yakalanmış kişi.
7ـ التّعصّب : من تعصّبَ. شدة التمسك به ونصرته على جهل مثل التّعب للمذهب.
Ta’assub: Bağnazlık, bir şeye körü körüne tutunma, sarılma; mezhep taassubu gibi.
8ـ الطّلسم : ج/ طلاسم. خطوط وأعداد يزعم كاتبها أنه يربط بها روحانيات الكواكب العلوية بالطّبائع السّفلية لطلب محبوب أو دفع مكروه.
Talsam: Tılsım. Bir takım çizgilerden ve rakamlardan oluşan ve yıldızların ruhaniyeti ve yeryüzünde mevcut bulunan bir takım olayları irtibata geçirileceğine inanılan ve böylece arzulara ulaşma, korkulan şeylerden de kaçınma amacı güdülen bir uğraşı.
9ـ التّأميم : من أمّمم الشئ إذا قضده. تحويل المرافق التي تعلق بها نفع عام المملوكة ملكية فردية إلى ملكية عامة.
Temim: Kamulaştırma, millîleştirme.
10ـ التّأمين : من أمَن. إذا وثق من دفع الخطر.
Te’mîn: Sigorta. Akd-i temin: Sigorta akdi.
11ـ ـ الجَنابة: الجُنب. النّجاسة المعنوية.
Cenâbet: Cünüplük. Manevi kirlilik hali için kullanılır.

Tesamü’: Başkasından işitilip nakledilmek. İştihar yani şöhret demektir.
12ـ التّسابيح :
Tesbih: ‘Sübhanallah’ demek, Allah Teâlâ’yı her türlü noksanlıklardan tenzih etmek, yüceltmek.
13ـ التّواطؤ : مصدر تواطأ أي الموافقة. والإتفاق سرّاً ضد طرف ثالث.
Tevatu’: Üçüncü bir kişiye karşı gizlice anlaşmak.
14ـ الإثم : ج/ آثام .عمل مالايحل، الذّنب.
Günah veya suç işlemek, helal olmayan şeyi yapmaktır.
15ـ الإجماع (إجماع الأمّة) : إتفاق المجتهدين على الأحكام الشّرعية في عصر من العصور.
‘İcmâ / İcmâ’-ı ümmet: Bir asırda bulunan tüm İslâm müctehidlerinin şerî bir hüküm üzerinde görüşbirliği etmeleri Kavli, sükûtî ve fiilî kısımlarına ayrılır.
16ـ الإجْهاض : مصدر أجهض أي الإسقاط. إلقاء المرأة أو الحيوان حمله ناقص الخلق أو ناقص المدة.
İchâd: Çocuk düşürmek. Kadının ya da hayvanın yavrusunu henüz yaratılışı
tamamlanmadan yahut müddeti doğmadan öldürmesi.
17ـ الأجَل : ج/الآجال : إعطاء مهلة زمن. الموت. العذاب.
Âcaâl: (ecel) vadeler. Bir şeyin son vakti için kullanılır. Ölüm. Azap.
18ـ الآجِل : إسم الفاعل. ضدّ العاجِل، المتأخر ضد العاجِل ومنه عاجلاً أو آجلاً بزاء.
Âcil: ‘Acil kelimenin zıddıdır, geç. Veresiye, zaman içinde yerine getirilecek ödenecek olan.
19ـ العَاجِل : إسم الفاعل، المقدّم بسرعة، ضدّ الأجل. الثمن العاجل، الدّعوى العاجلة.
‘Acil : Peşin. Hemen ödenmesi, yerine getirilmesi gereken.
20ـ الأجر : الثواب. الأجرة. المهر. المكافأة. عوض العمل.
Ecr (ç.ücûr): Sevap. Ücret. Ödül. Mehir. İşçiye verilecek ücret.
21ـ الإجهاض : الإسقاط.
İchâz: Yaralıyı öldürmeye çalışma.
ـ الإحتراس : أخذ الحيطة والحذر.
Dikkat etmek.
22ـ الإحتكار : ج/ الإحتكارات. جمع السّلع وحبسها للغلاء.
[Malın] tamamını alma veya toplama [kapatma]; ihtikâr; tekelcilik; tasallut; hegemonya; tekel
23ـ الإحرام : جعل الشّيء محظوراً ممنوعاً. وأيضاً حرمَ وأحرم الرّجل أي دخل الحَرَمَ.
İhrâm: Hac aylarına girmek. Namaza başlamak. Hac ve umre ibadetlerine mahsus kıyafet. Haram şeylerden kaçınmak.
24ـ الإحتلام : من إحتلم الغلام إحتلاماً أي بلغ الحلم وأدرك الرّجال، وإحتلم في نومهِ أي رأى الأحلام.
İhtilâm: Ergenlik yaşına gelme, düş azıtma; rüyada cinsel ilişkide bulunma.
25ـ الإستحياء: الخجل، الإمساك من المحارم، الحياء من الله.
İstihyâ: Çekilmek, haramdan sakınmak. Allahtan utanmak.
26ـ الإستدراج : قابلية الإقناع. إيصال الشخص إلى العذاب خطوة خطوة وعلى طلبهِ إعطاءه بعض خوارق العادات.
İstidrâc: İkna yeteneği. Kişinin adım adım azaba yaklaştırılması ve bu yüzden ona kendi isteği doğrultusunda bazı harikulâdelikler verilmesi.
27ـ الإستدراك : من أدرك الشيء، اللّحوق بالشيء وبلوغه. تلافي ما فرطَ. تلافي ما فرط من قول أو عمل.
İstidrâk: Telafi etmek. Önceki konuşmadan doğabilecek yanlış anlamayı gidermek.
28ـ السَّمسرة : مصدر سمرأي الدّلالة. حرفة يكون محترفها الواسطة بين البائع والمشتري.
Semsere: Simsarlık, aracılık, komisyonculuk.
29ـ الإستشفاع : طلب الوسيط العفو عن المذنبين.
İstişfâ’a: Suçların affı için birinin aracılık yapmasını isteme.
30ـ الشّطحات : مفرده شطح. وشطح في السير أو في القول أي تباعد واسترسل.
Şatahâtus-sûfiyye: Sûffiyenin şeriata zahirde ters düşen sözleri.
31ـ الشّفاعة : مصدر شفع. إلتماس العفو أو التّخفيف من العقوبة عن الغير.
Şefa’at: Af ya da cezanın hafifletilmesi için –bir delile dayanmaksızın-aracı olmak.
32ـ الأحوال الشّخصية : حقوق العوائل والأشخاص.

Ahvâl-i şahsiye: Aile ve şahsın hukuku.
33ـ الإختلاف : (ضدّ الإتفاق):
Anlaşmak kelimesinin zıddıdır. Farklı olmak, ayrı olmak, anlaşamamak, ihtilafa düşmek anlamlara gelir .
34ـ الأخلاف : الأنسال الذين يأتون خلف الشّخص.
Ahlâf (helef): Bir kimsenin yerini alacak olan sonraki kuşaklar.

35ـ الأخذ والقبض : الإستلام.
Ahzü kabız: Teslim almak.
36ـ الإرتزاق : طلب الرّزق، إستمرار الحياة.
Yaşamını sürdürmek, geçinmek, rızkını bulmak demektir.
37ـ الدِّية: ج/ ديات. وأصلها ودْيَة فحصل فيها تبديل. المال الواجب في إتلاف نفوس الأدميين. أما ما يجب في إتلاف مادون النّفس فهو: الأرش.
Diyet (ç.diyât): Kan bedeli. Öldürme ya da yaralanma gibi işlenen cinayet sebebiyle mağdura ya da varislerine bir tür tazminat mahiyetinde olarak ödenmesi gereken mal.
38ـ الإرتداد (الرّدة) : الرّجوع إلى الخلف، الخروج ن الدّين الإسلامي.
İrtidât (redde): Geri çekilme; geri alma; terk etme; mürtet yani dinden çıkmak.
39ـ الإرتياب : الشّك في الشيء.
Bir şeyden şüphe etmek, genellikle kurana şüphe etmek için kullanılır.
40ـ الرّضاع (الإرضاع) : مصدر رَضَعَ، مصُّ الحليب من الثّدي، على الأقل أن تكون المراة في التاسع من عمرها وتدخل على معدة الطفل. الإرضاع هي مصُّ الصّبي ثدي الأدميّة.
Radâ’: Süt emmek; en az dokuz yaşında olan bir kadının sütünün vakti muhsusunda bir çocuğun midesine girmesi.”’İrdâ’” da süt emzirmektir.
41ـ الأرمل : ج/ الأرامل، الرّجل الذي لا إمرأة له.
Dul kalmak, Bir erkeğin dul olması demektir.
42ـ الإستبراء : من برأَ، طلب البراءة من النّجس أو البول.
İstibrâ: Erkeklerin işedikten sonra sidik eserinin tamamıyla kesilmesini beklemeleri hali.
43ـ الإفاضة : الإندفاع. أفاض الحاجُ أي أسرعوا في دفعهم من عرفة إلى مزدلفة.
İfâda: Hacıların arafat’tan güneşin batışını müteakip edip sökün etmeleri Mina’ya doğru sel gibi akmaları.
44ـ الإستنباط : الإستخراج بعد محاولة، إستخراج المعاني الدّقيقة من النّصوص.
İstinbât: Kur’an ve sünnet nasslarını anlayabilme ve onlardan hüküm çıkarma çalışması.
45ـ الإستنجاء : إزالة النّجس عن مخرجهِ من القبل أو الدّبر.
İstincâ’: Kan, meni, sidik, pislik, gibi şeyleri çıktıkları mahalleri temizleme.

46ـ الإستنشاق : إدخال الماء وغيرهِ في الأنف وجذبهِ بالنّفس.
İstinşâk: Buruna su verme, burnun iç kısmını yıkama.
47ـ الأضحية : ج/ الأضاحي، ما يضحى بهِ من الحيوان.
Udhiyye: Hayvanı kurban etmek.
48ـ الإعتكاف : لزوم الشيء والإقبال عليهِ، المكث في المسجد بنية القربة.
İ’tikaf: Bir şeye devam etmek. Bir mescide veya mescid hükmünde olan bir yerde itikaf niyetiyle ikamet etmek demektir.
49ـ الأعرابي : بدوي من بادية. أو الذي يعيش في البادية. رمز للقساوة والجهل.

A’râbî: Bedevi. Badiyeli. Şiddet ve cahillik ifade eder. Badiyede yaşayan medeniyetten uzak..
50ـ العقائد : المواضيع المتعلقة بالإيمان.
İnançla ilgili konular.
51ـ العَقد، الهبة: إتّفاق الطّرفان.
‘Akid (ç. Ukûd): Nikâh, hibe, iki tarafın anlaşması.
52ـ الإغتصاب : أخذ مال بغير إذن، إغتصبَِ المرأة أي زنا بها كُرهاً.
İğtisâb: Gasp etmek. Bir şeyi zorla ve hasız biçimde almak. Kadına tecavüz etmek..
53ـ الإفراط : تجاوز الحد زيادة أو نقصاً. الضّرر.
İfrât: Aşırılık, haddi aşmak. Karşıtı tefrittir.
54ـ الإلحاد : من لحّدَ، الميل عن الطريق المرسوم. الكُفر بجميع الأديان وإنكار جميع الرّسالات,
İlhâd: Hak yolundan sapıp, küfrü gerektiren bir düşünceye sapmak. Bütün dinleri ve peygamberleri inkâr etmektir.
55ـ الأَمَةُ : خلاف الحُرّة، ج/ إماء. من ضُرِبَ عليها الرّق.
Eme: Cariye.
56ـ أم الخبائث : أصل السّيئات. الشّراب والخمر.
Ümü’l-habâis: Kötülüklerin anası, şarap içki.
57ـ البِرُّ : إسم جامع للخير وأصله الطّاعة.
Birr: Yeminine sadık olma, gereğini yerine getirme. Anne ve babaya hizmet ve ihsanda bulunma. Her türlü iyilik, güzellik.
58ـ البَرُّ : ج/ أبرار، الصّالح التّقي.
Berr (ç. Âbrâr): Sâlih, muttaki kişi.
59ـ البرزخ : الحاجز بين شيئين، ما بين موت الإنسان وبعثهُ.
Berzah. İki şeyin arasındaki engel. Ölümle yeniden dirilme arası. hrette cennet ile cehennem arası.
60ـ البعثُ : ج/ بعوث، يوم القيامة ما بين الجنّة والنّار يوم القيامة.
Ba’s: Elçi ya da heyet göndermek. Yaymak. Kıyamet günü. Öldükten sonra diriltmek. Özel bir amaçla gönderilmiş askeri birlik.
61ـ البَغي، البِغاء : إسم فاعل الباغي. المصدر البغي ج/ البغايا، البغاة، زنى المرأة بأجرٍ،.
Bağıyy, Biğâ (ç. Beğâyâ, buğât): Para karşılığı fuhuş yapan kadın.
62ـ براءة الذّمة : تصفية ما في ذمته ومبدأ إبتعاده عن الدّيون والذّنوب.
Berâet-i zimmet: Zimmetin temiz ve borcusu ve suçsuz olduğu ilkesi, insanın borçtan ve suçtan uzak.
63ـ البيان : الإظهار والإيضاح.
Beyân: Söz olsun iş olsun vuku bulan şeyden muradın ne olduğunu, o şeyle ilgisi ve münasebeti bulunan bir söz ya da fiil ile açığa çıkarmaktır.
64ـ التّأديب : المصدر أدَّبَ، المعاقبة على الإساءة.
Te’dib: Uslandırma haddini bildirme, hafif ceza ile ıslâh ve terbiye etmek.
65ـ ـ الآمة: الجارية.
Eme: Cariye.
66ـ التّبليغ : بلّغَ الشيء إليهِ، أوصلهُ إليهِ.
Tebliğ: Çağrıyı başkalarına duyurmak, iletmek, ulaştırmak.
67ـ التّحريم : مّنْ حرّمَ أو جعل الشي محرّماً ممنوعاً، الحظر والمنع.
Tahrîm: Haram kılmak.
68ـ التّخفيف : ترك البغض من غير إخلال.
Tahfîf: Hafifletmek.
69ـ التّراويح : مفردها ترويحة. وهي الإستراحة. قيام شهر رمضان.
Teravîh: Ramazan gecelerine mahsus olan bir namazdır. Genel olarak yirmi rekâttır.
70ـ التّضرّع : من تضرّعَ، التّذلل إلى الله أي الإبتهال إليه.
Tadarru’: Allah Teâlâ’ya yalvarıp yakarma, niyazda bulunma.
71ـ التّولي : من تولّى، الهَرَبُ. التّولي في الحرب أي الهرب منها.
Tevellî: Kaçmak, Savaştan kaçmak.
72ـ التّيمم : القَصْدُ. مَسحُ الوجه واليدين بالتّراب.
Teyemmüm: Su bulunmadığı veya bulunduğu halde kullanılmamasına kudret bulunmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile hadesi gidermek maksadıyla yapılan işlemdir.
73ـ الثّواب : منْ تَابَ. إذا رجعَ. الأجرُ.
Sevâb: Karşılık, bedel, ödül.
74ـ الغريزة، الجِبلّةُ : الطّبيعة والخلقة المركوزة في الخلقة. الفِطرة.
Garîze(ç.garâiz): Seciye, karakter, huy, içgüdü.
75ـ الجُحود : إنكار الحق مع العلم.
Cühûd: Bilerek hakkı inkâr etmek.
76ـ الجُرموق : ما يلبس فوق الخفِّ وقاية من الماء وغيرهِ.
Curmûk (ç. Cerâmik): Mestin üzerine giyilen koruyucu şey, tozluk.
77ـ الجَزاء : المكافأة والثّوابُ. مايكافئ لتصرف من خيرٍ أو شرٍّ.
Cezâ: Kötülük veya iyilik yapılan işin karşılığı, haklarında uygulanan yaptırım veya ödüllendirme.
78ـ الجِزية : ج/ جزىْ. مِنَ الجزاء ما تفرضه الدّولة على رؤوس أهل الذّمةِ.
Cizye: Gayri Müslimlerin mükellef olan erkeklerinden (cihad mükellefiyetine karşılık) senede bir defe alınan şahsî bir vergidir.
79ـ الجِلباب : ج/ جلابيب. ثوب واسع تلبسهُ المرأة فوق ثيابها.
Cilbâb (ç. Cel3abib): Kadının genişçe olan üst elbisesi.
80ـ الجُناح : الإثم.
Günah, suç.
81ـ جذام: المرض التي تصيب الوجه وفيها الجراحة وحيناًً يؤدي إلى سقوط اللّحم.
Cûzam: Daha çok yüzde olan ve cerattan dolayı zamanla etin dökülmesine kadar varan bir hastalık.
82ـ ـ محرّف: من تحرّف أي تزوّر. ما تزور على الشيء ووجعل التغيرات عليه.

Muharref: Tahrif edilmiş, üzerinde oynama yapılmış ve bozulmuş, değiştirilmiş.
83ـ الجِيفة : جُثة الميت، إذا أنتن.
Cîfe: Kokmuş ölü, leş.
84ـ الحَائض : المرأة في وقت الحيض.
Hâız : Hayız (aybaşı) halinde bulunan kadın.
85ـ الحَائل : ج/ حُول ـ حَوائل، المتغير. الحاجز. الأنثى التي لا تحمل.
Hâil: Gebe olmayan kadın. İki şeyi arasında perde olan, arayı kaplayan duvar.
86ـ الحَامل : ج/ حَمَلة ـ حَوامل. من النّساء الحُبلى.
Hâmil: Gebe olan kadın.
87ـ الحَج : القصد. أداء أ‘مال مخصوصة في حرم مكّة في أوقات مخصوصة مع النّية.
Hacc: Tazim edilecek makamları ziyaret kasında bulunma.
88ـ الحِجاب : مصدر حَجَب، ج/ حُجُب. السّتر. كل ما حال بين شيئين.
Hicâb: Kadının örtüsü, yabancılar yanında giyeceği, el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücudunu örtücü elbisesi.
89ـ الحَدَث : ج/ أحداث. الحادث الذي وقعَ. نجاسة حُكمية موجبة للغسل. وهناك الحدث الأصغر ما يوجب الوضوء. والحدث الأكبر ما يوجب الغسل.
Hades. Manevi pislik, cünüplük ve abdestlilik halidir. Yaşı küçük.
90ـ الحُكم : ج/ أحكام. القضاء. القرار الذي يصدرهُ القاضي.
Hüküm: Hukuk muhakemeleri usulünde hâkimin verdiği karar.
91ـ الخرج أو الخراج: الأجرة، المصاريف. ما تأخذه الدّولة من الضّرائب على الأرض المفتوحة عُنوة، أو الأرض التي صالَحَ أهلها عليها.
Harc: Masraf. Ücret. Resmi muameleler karşılığında hazîne için alınan para.
92ـ الخُسوف : مصدر خُسِفَ الشيء أي نقص. ذهاب ضوء القمر خاصّة كلاً أو جزءاً.
Husûf namazı: Ay tutulması esnasında Müslümanların evlerinde teker teker kılacakları iki veya dört rekatlık namaz.
93ـ الخشوع : مصدر خَشَع. خضعَ وذلّ. الخضوع والتّواضع.
Huşu’: Gözün yere bakması, sesin alçaltılması, organları sükûneti.
94ـ الخَشية : مصدر خشي، الخوف من عظمة المخشي.
Hâşiye: Şerh üzerinden sadece gerekli görülen yerlerin açıklanması amacın yönelik çalışma, derkenar.
95ـ الخِمار : ج/ الخُمُر. السّتر ما تستت بهِ المرأة رأسها وقسماً من وجهها.
Hımâr: Kadın için başörtüsü. Erkek için çene altından dolanan başlık.
96ـ الخُفُّ : ج/ أخفاف وخِفاف. هو للجمل ونحوه بمنزلة الحافر للفرس. الحذاء الساتر للكعبين.
Huff: Mest, topuklarla birlikte ayakları örten ve belirli şartlarla giyilmesi halinde abdest sırasında ayağın yıkanması yerine üzerine mesh edilen özel ayakkabı.
97ـ الخَمر : ج/ الخُمور، ما تخمّر وأسكر منعصير العنب وغيرهِ لمخامرتها العقل.
Hamr: Kendi kendine yani pişirilmeksizin kaynayıp kabaran, keskinleşip sarhoşluk verici bir hâl alan yaş üzüm suyu . Şarap.
98ـ دابة الأرض : الحيوان. عند ظهور علامات القيامة الكبرى المخلوق الغريب الذي يتكلم مع النّاس.
Dâbbetu’l-arz: Kıyametin yaklaştığını belirten büyük alametlerden biri olarak ortaya çıkacak ve insanlarla konuşacak olan garip bir yaratık, hayvan.
99ـ دار الإسلام : البلاد التي غلب فيها المسلمون وكانوا فيها آمنين يُحكمون بأنظمة الإسلام.
Dâr-ı İslâm: İslam diyarı. Müslümanların idaresi altında bulunan yerler ki Müslümanlar oralarda emniyet ve güven içerisinde yaşarlar.
100ـ دار الحرب : أراضي الدّولة الكافرة التي أعلنت الحرب على المسلمين.
Dâr-ı harb: Ehl-i İslâm ile aralarında müzakere ve musâleha olmayan gayr-i Müslimlerin ülkesi.
101ـ دار الكُفر : البلاد التي يكون فيها المسلمون قلّة والحُكم فيها بغير أنظمة الإسلام.
Dâr-ı küfr: Müslümanların azınlıkta oldukları ve İslâm nizamının geçerli bulunmadığı ülke.
102ـ الدُّبر : ج/ أدبر ودُبور. مؤخر الشيء. الظهر. مخرج الغائط. دبر الصّلاة.
Dübr: kalça, arka; geri. Namazdan sora.
103ـ الحنث : إسم فاعل الحانث، الذي لم يصدق على حلفهِ، أو الذي يفسخ يمينه وعهده.
Hıns: Hânis: Yaptığı yeminle sebat etmeyen, onu bozan kişi.
104ـ الذّكاة : مصدر ذكا. الذّبح. تمام الشيء. الذّبح أو النّحر بشروطهِ الشّرعية.
Zekât: Şerî şartları içeren boğazlama işlemi.
105ـ الذِّمي : من أُمضيَ له والمعصية.
Zimmî: İslâm yurdunda eman altında yaşayan gayr-i Müslim.
106ـ الذّنب : ج/ ذنوب. الإثم والمعصية.
Zenb: Günah.
107ـ نبّاش: الذي يسرق الكفن.

Nebbâş: Kefen soyucu.
108ـ الرَّبُ : ج/ أرباب وربوب. المالك المدبّر. الله تعالى.
Rabb: Efendi. Allah Teâlâ’nın bir adı.
109ـ الرّبا : ربا الشيء بربو ربواً. إذا زادَ.
Ribâ: Fazlalık. (Osmanlılarda ) ödünç verilen para ve mal için nizâmî haddinden fazla alınan faiz.
110ـ الرِّباط : ج/ رُبُط ورباطات مصدر رَبَطَ. لمرابطة: الإقامة في حدود البلاد مقابلاً العدو إخافة له.
Ribât: Sınır boylarında düşmanların hücumuna açık yerlerde, sırf İslâm yurdunu muhafaza ve müdafaa etmek maksadıyla ikamet etmek.
111ـ الرُّشوة : ما يعطى من المال ونحوه لإبطال حقّ أو لإلحاقِ باطل.
Rüşvet: Sözlük anlamı bir kişiye gördüğü iş karşılığında verilen ücret, alın teri. Gayri meşrû atiye.
112ـ الرَّهط : ج/ أرْهُط وأرهاط، الجماعة من الثّلاثة إلى العشرة.
Reht: 3-10 kişi arasındaki grup.
113ـ الرَّهينة : ج/ رهائن، ما يؤخذ من الأدميين ضماناً لعدم غدر العدو.
Rehine: Fidye almak gibi bir isteği sağlamak amacıyla kaçırılan ve elde tutulan
kişi.
114ـ الرّائش: الذي يعطي الرّشوة.
Râşi: Rüşvet veren.
115ـ الزّعيم : الكفيل. زعيم القوم أي رئيسهم.
Ze’îm: Lider, önder.
116ـ الزّلة :ج/ زَلَل، الخطيئة والسّلطة. إرتكاب المرء أمراً غير مشروع ضمن إتيان أمر مشروع.
Zelle: Sürçme, tökezleme, küçük hata yapma. Kişinin, meşrû bir iş zımnında gayr-i meşrû bir şey işlemesi.
117ـ الزّور : الكذب والباطل والتّهمة. شهادة الزّور.
Zûr: Yalan, hilâf-ı hakikat şey.
118ـ السَّائب : إسم فاعل من سَاب الشيء أطلقه بعد إمساك.
Sâib: Vela hakkı gibi azad üzerine terettüp eden her türlü haktan vazgeçilerek serbest bırakılan köle.
119ـ زحف: ج/ زُحوف، مصدر زَحَفَ، الجيش الكبير الزّاحف. القتال في سبيل الله.
Zahf: Yürüyen kalabalık ordu. Allah yolunda savaşmak.
120ـ ـ نقيض: النكث ونبذ الشيء. مخالفته.
Nakîz: Muhalif, ters, zıt.